Esra Bayburt'un hazırladığı 2021çalışmasından alıntılar
Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim
Anasanat Dalı
Hüseyin Avni Öztopçu Resimleri Üzerine Bir İnceleme
Ahmet Özel:
"...Öncelikle sanatçının sadece Öztopçu açısından
söylemiyorum esin kaynakları ve fikri her sanatçını son derece
farklı. Beslendiği kaynaklardan ilerleyerek bu olabildiği gibi,
eğitim ve öğretiminde getirdiği ve incelediği sanatçılar üzerinden
de edindiği bir sanat algısı var. Bir obje algısı var, bir renk
algısı var, bir yapı kompozisyon algısı var. Bunlar üzerinden
hepimiz aslında bu ortak algılar üzerinden kendi dünyamıza yönelik
süzgeçlerden onları geçirerek onları kendimiz haline getirmeye
çalışıyoruz. Avni Öztopçu’nun da bu anlamda resimlerine bu şekilde
bakıyorum. Kendi beslendiği kaynaklar, hem sanat tarihi üzerinden,
hem kendi duygusal bireysel dünyası üzerinden bir süzgeç kullanıyor.
O süzgeci sonunda bir yapı bir kompozisyon bir mekân duygusu
karşımıza çıkıyor. Erken dönem işlerine baktığımız zaman, erken
dönem işlerindeki soyut tavrın giderek son dönemlerde tamamen bir
minimal bir noktaya doğru geldiğini ve sözünün her zaman için form
biçim olarak neyse artık orada kompozisyonlarında nelerden
bahsediyorsa onun altını daha kuvvetli çizdiğini, renkle çizdiğini,
formla çizdiğini, kontrastlıklarla çizdiğini görebiliyoruz,
anlayabiliyoruz. Evet, tekrarlar motifler, gizemler,
belirli-belirsizlik diye sizlerin bu soruda belirttiğiniz bu
kavramlar, aslında sanat eserinin izleyici üzerindeki etkisini daha
da derin kılmak, daha da önemli kılmak açısından sanatçının aradığı
plastik formlar, plastik düşünceler. Dolayısıyla bu sanatçı bunlara
varıp gerçekten izleyicinin ilgisine, eski dilde söyleyeceğim mahzar
olmuş mu? Olabiliyor mu? Bu önemli. Çünkü sanatçının bireysel olarak
kendi anlatmak istedikleri şüphesiz çok değerli ama izleyiciyle de
kuracağı bağlar ve onun üzerinde yaratacağı etkiler en az onun kadar
önemli. Ben Avni Öztopçu’nun eserlerinde bütün bu plastik dünyanın,
bütün gereklerinin yerine getirildiğini düşünüyorum ve gerisinde de
çok önemli ustaları da görebiliyorum. Mesela erken dönem işlerine
baktığım zaman, Amerikan resminin bazı izlerini görmek mümkün 88-90
yıllarındaki çalışmalarından bahsediyorum. Belki bir Roy
Lichtenstein’ı izleyebiliyoruz. Onun dışında yine Amerikan
sanatçılarından o dönem için bazen tekil formların, bir pop dünyası
senteziyle kurguladıkları mekânlara yakın mekânlarda erken
dönemlerinde de görüyoruz. Ama giderek sonrasında Avni Öztopçu’yu
izlediğimiz zaman ki bu izleme aşağı yukarı 30 yıllık bir süreci
kapsıyor. Giderek sözünü daha net söyleyen ve söyleyeceğini de çok
altını çizerek bize anlatan bir yaklaşım olduğunu görüyoruz.
* * *
...sanatçının
izleyici ile kurduğu bağ en az kendi duyarlılığını yansıtıp oradan
kendi sanat yaşamı üzerinden söylemek istediği söz kadar önemli ve
değerli. Yani orada o titreşimi yaratması lazım. O titreşim
yaratılıyor mu? Son derece etkili bir şekilde tabi ki yaratılıyor.
Nerden bunları alabiliyorum? Kompozisyon kurgusunda müthiş bir
ciddiyet var. Bu sözüne yani plastik anlamda sözüne sanatçının
verdiği değer üzerinden bir kere öncelikle bizi çekiyor ve kendi
dünyası içerisinde bizim gezinmemize imkân veriyor ve onun üzerinden
biz kendi dünyamızla da onları birleştirerek, yorum yapabiliyoruz.
Gizemleri konusunda o kendi yolculuğuna bizi de ortak ederek bizde o
yolculukta, hem sanatçıyı çözmeye ama sanatçı üzerinden de tabi ki
kendimize yönelik birçok şeyi almaya, algılamaya çalışıyoruz. Bu da
sanatın, plastik anlamda izleyiciyle kurduğu bağdır ve bunu Avni
Öztopçu eserlerinde başarmıştır diye söyleyebilirim. Ben tabi ki
biraz soyut bir dünyadan da gelen yani kendi resmimde de soyutu
önemseyen bir kişi olarak, başka bir yeri, uzman görüşüyle belki
bunları söyleyebiliyorum. Ama diğer izleyici yani bir galeriyi gezen
sergisinde galeriyi izleyen izleyici açısından da son derece bizim
dışarıdan gözlemleyebileceğimiz ve yorum yapabileceğimiz kadarıyla,
kontrast ve zıt farklı renkler kullanarak ve kullandığı
ornamentlerle yani süsleme ögelerinin plastik forma dönüşerek onları
devreye katarak bazı sorular bazı semboller acaba bunun içinde var
mı gibi birçok şeyi de izleyicide yarattığını düşünüyorum. Ben böyle
bir değerlendirme yapıyorum.
* *
*
Avni Öztopçu bana göre, özellikle
1950’li yılardan sonra Türk resminde, hızla devreye girmiş olan
soyut dilin günümüzdeki çağdaş örneğidir. Ve bu konuda da bu dil
konusunda da ısrarlı ve inançlı tutumunu sürdürmektedir. Ben bu
konuya, eğer soyut bir resim dili üzerinde yaklaşmamız gerekirse,
1950’lerden sonra özellikle Leopotlevi’nin kurduğu bir dil üzerinden
akademi de oluşmuş olan, Sabri Berkel’lerin Bedri Rahmi’lerin ve
Ferruh Başağa’ların ve sonrasında belki bir ölçü de Adnan
Çoker’lerinde bir şekilde başlattıkları bu soyut serüvenin Şemsi
Arel, Abidin Elderoğlu gibi diğer sanatçılarında ona eşlik
ettiklerini, bu soyut dilin, 20.yy son bölümüyle 21.yy ilk çeyreğini
yaşadığımız bu dönemde Avni Öztopçu’nun bu temsil açısından bu
kuşağın bir devamı bir uzantısı olarak görüyorum. Onun dışında belki
Abdurrahman Öztoprak gibi bir dönemde o soyut bir dil konusunda yine
ısrar etmiş olan sanatçılarla da bağ kurabiliyorum. Bende bir soyut
sanatçı olarak, mesela ben Avni Öztopçu ile daha farlı bir kulvar da
olduğumu düşünüyorum. Avni Öztopçu, gerçek bir soyut bir dili
ısrarla form ve renk üzerinden kullanıyor. Bize, aslında figür
çağrışımları yaptıracak, direk sembolleri bizim hafızamızda çok
fazla soruya da yol açacak şekilde değil, onlara kendi kurgusal bir
düzlem içerisinde yerleştirerek, salt, rengin, formun, hazzını
değerini, plastizmini bize vermeye uğraşıyor. Biliyorsunuz soyut
figüratif diye bir tavırda var, mesela kendimize ben o soyut
figüratif form içerisinde görüyorum ve ben o sembollerin bir şekilde
algılanmasına, oradan biraz daha figüratif bir dünyaya yönelik
mesajlar ve atıflar yapmayı, ben bunları kendi resmimde düşünürken
Avni Öztopçu da tüm bunları ayıklama gayretini onda görüyorum. Ne
söylemek istiyorsa renk ve form açısından hiçbir göndermeyi de
devreye katmaksızın, hiç lafı dolandırmadan diyelim söylüyor ve onu
bizim gözümüzde bir görüntü halinde oluşturuyor. Ve buda onun
özelliği ve bütün bunlara baktığımız zaman tabi ki Avni Öztopçu
Çağdaş Türk resim açısından çok önemli bir isim, çok önemli bir
kazanç. İstikrarlı olması, büyük sanat konusundaki her yıl
istikrarlı bir şekilde sanatını devam ettirmesi o inancında herhangi
bir eksiği olmaması tabi ki sadece sanata yönelik bir inanç değil,
kendi özüne kendi yaratımına ve sorumluklarına yönelik inançta bu
anlamda söz konusu diyebiliyorum.
* * *
...Avni Öztopçu, 1950li yıllardan
sonra Türk resminde çok önem arzetmiş olan soyut tavrın, daha
minimal ve daha soyut figüratif bir tavır değil, tamamen Sabri
Berkel’inde bir dönemi çok iyi bunlarla bağ kurduracak, sadece
formlar üzerinden, biraz renkler üzerinden ve kompozisyon ilişkileri
üzerinden bize bu plastizmi veren bir sanatçı olarak onu görüyorum."
Lütfiye Bozdağ:
"Avni
Öztopçu’nun eserlerinde renk karşıtlığı ya da tamamlayıcılığı,
biçim, yapı, kompozisyon, kurgusal mekân, zaman-mekân, eşzamanlılık,
ara, ardardalık, belirlilik belirsizlik, mekân- obje kavramlarını
tümel olarak değerlendirdiğimizde soyut sanatın temel anlayışıyla
örtüştüğünü, tikel yönden değerlendirdiğimizde ise sanatçı, görü
dünyasının nesnelerini psişik dünyasından süzülen bir soyutlamayla
ele almaktadır. Renk kullanımında, kurgularında, soyutlamalarında,
eşzamanlılık, ardışık biçim tekrarlarında sanatçının tinsel
dünyasına ait izdüşümlerini görüyoruz. Bu izdüşümler çizgi, renk ve
düzlem gibi tasarım elemanların düzeni ve sıralanmasıyla oluşan
kurgusal mekân, sanatçının yarattığı bir gerçekliktir. Bu gerçeklik
doğa karşısında insanın ürettiği bir kültür ürünü, bir sanat
ürünüdür.
Max Scheler, İnsanın Kosmostaki Yeri kitabında tüm, zaman ve
mekânın, eşyanın düzeni, durumu ve sıralanması imkânından başka bir
şey olmadığını, eşyanın dışında ve ondan bağımsız bir mekân ve
zamanın var olamayacağını söyler. Avni Öztopçu’nun resimlerindeki
zaman ve mekânın algısının aynı dayanaklarda mevcut olduğunu ancak
öznel tinselliklerin seçkisinde farklılaştığını söyleyebiliriz.
Öztopçu’nun bazı resimleri birbirinin devamı ya da ardılı izlenimi
verse de hiçbir resim bir diğerinin ardılı değildir. Sanatçının
oluşturduğu kurgularının biricik, öznel ve özgün olduğu gerçeği
sanatçının tinsel dünyasında saklıdır. Öztopçu’nun resimlerinde
gerek biçimler gerekse renkler arasında yer alan karşıtlık, görsel
algı için olmazsa olmazdır. Fark olmadan iki biçim ya da iki renk
arasındaki görünürlük belirginleşemez. Algı için fark şarttır,
farkın olmadığı yerde belirsizlik belirir bu belirsizlik uzaklığı
ortadan kaldırarak, biçimi de rengi de yutan bir yok oluşa
gidebilir. Öztopçu’nun resimlerinde birbirini ağırlayan
karşıtlıkları hem renkte hem biçimde görürüz. Sanatçı bu karşıtlığı
ne kadar keskin kılarsa fark o derece öne çıkar. Karşıtlık aynı
zamanda Öztopçu’nun resimlerindeki dinamizmi ve devinimi de diri
tutar. Sanatçı bazı resimlerinde yer yer karşıtlıkları azaltarak
devinimi ve dinamizmi yavaşlatarak sessizliğe ve dinginliğe
ulaşmamıza da imkân tanır. Ancak Öztopçu’nun resimlerinin genelinde
açık-koyu, sıcak-soğuk karşıtlığı görülür. Sanatçının resimlerindeki
ivmenin karşıtlıklar yoluyla zenginleştiğini, devinim ve karşı
devinim ile dinamikliğin, renk karşıtlığı ile de tepkisel heyecanın
yükseldiğini söylemek mümkündür. Avni Öztopçunun resimlerindeki
muğlaklık soyut sanat kapsamında ele alınmalıdır. Zira renkler ve
biçimler arasındaki ilişki çok net ve açıktır. Hatta uç noktalara
açılım ile karşıtlık keskin bir ilişkisellik doğurmaktadır. Her
biçim kendi başına net olarak vardır. Elemanlar arasında tam bir
açıklık ve kesinlik özellikle de sınırların bittiği ve başladığı
yerde vurgulanırcasına somut ve nettir. Biçimler bir yandan tek tek
bağımsızdırlar bir yandan da her biçim tüme tabidir. Öztopçu’nun
resimlerindeki belirlenim hali tek tek biçimlerin net ifadesinde
kendisini gösterirken tüm olarak izlendiğinde kurgunun oluşturduğu
bileşimin tümünde anlamın bağıntı kurduğu şey yoktur, bu yokluk
soyutun varoluşsal karakteridir. Soyutun dünyasında biçimler salt
düşünsellikte varolurlar, doğadan soyutlanmış elemanlar arasında
kurulan bağ ise sadece düşüncededir.
Yön ise Öztopçu’nun resimlerinde yatay, dikey ve diyagonallerle
kendini gösterir. Sanatçı yön karşıtlıklarından yararlanır ancak
öztopçu’nun resimleri sadece bu karşıtlık denkleştirmelerine teşne
değildir. Avni Öztopçu’nun eserlerinde yarattığı soyut dünya
sanatçının oluşturduğu bir realitedir. Bu realite doğada olmayan
çizgi, renk, doku, düzlem gibi temel tasarım elemanların
birlikteliğinden oluşan bir düzen, bir kurgudur. Sanatçının zihninde
yarattığı bu kurgu her bakanda her bakışta yeniden kurulur. Sanatçı
karşıtlık ya da tamamlayıcılık ekseninde kurgusunu oluştururken
alımlayıcı da seyrettiği eser karşısında bilincinin ve bilinçaltının
sarmallarında gezinerek karşılık arar. Sanat eseri ne yaratıcısının
ne de alımlayıcısının zihniyle sınırlıdır, o bütün bunları içeren
daha fazlasıdır. Gösterdiğinden hep daha fazlasıdır. Bazen
alımlayıcının bütün düşlerini aşan zihnini allak bullak eden
keşfedilmemiş bir dünyanın sırrına varmış duygusu veren bir izlenim
doğurur.
Soyut sanatta görü formları sürekli yer değiştirmeye ikame
halindedir. Varlığın sınırları, form kavramının, belli olanın net ve
değişmez haline karşılık soyutun muğlaklığının verdiği özgürlükle
sürekli devinen biçimler, her bakışta yeni bir görü formu olarak
karşımıza çıkarlar.
Çağdaş Felsefe adlı kitabında Bedia Akarsu, fiziksel alanda bir
yönelmişliğin olmadığını bir kaya parçası üzerinden örnekler. “Bir
kaya parçası kendi içinde varlığını sürdür, bir şeyle bağlantısı
olmadan. Buna karşılık ruhsal olay her zaman bir şey üzerinde
bilinçtir”. Bu bilinç görü dünyasının nesnelerini mutlak değerlere
yaklaştırarak soyutlama yapma ihtiyacı duyar Öztopçu’nun
resimlerinde alımlayıcının eserle karşılaştığında Worringer’in
kavramsallaştırdığı soyutlama ve özdeşleyim ortaya çıkar. İnsan
tarihi akışın içinde tinsel bir varlık olarak düşünme ve görü
formlarındaki değişen olasılıklarından yeni zihinsel yaratılara
varmak ister bu da soyutlama içtepisiyle mümkündür. Alımlayıcı
Öztopçu’nun resimlerinde karşılaştığı soyut dünyanın renk, yapı,
kurgusal mekân, zaman-mekân, eşzamanlılık, ara, ardardalık,
belirlilik belirsizlik durumları karşısında soyutlama ve özdeşleyim
duygusunu deneyimleme imkanı bulur.
* *
*
Nesnesi belirgin ve somut olana karşın
muğlaklığın, bilinmezliğin soyutun her an kendini yeniden kurma
potansiyelinin çekiciliği Avni Öztopçu’nun resimlerinde de
hissedilir. Mümkün ütopya gibidir. Ütopya olan alımlayıcı için elle
tutulur somut bir veri olmamasıdır, mümkün olan ise somut bir veriye
tutunmuş kadar sahici hisler yaşatması, izleyicisini espasının
derinliğine çekmesi, geometrik biçimlerin labirentlerinde
gezdirmesidir. Soyutun bu egzotik, çekici tadını Öztopçu’nun
resimlerine bakarken izleyicinin yaşama şansı vardır. İçtepisel bir
yaklaşımla sanat eserine yönelen alımlayıcı Öztopçu’nun resimleri
karşısında soyutun muğlaklığından duyduğu huzursuzluğu gidermek için
Worringer’in deyimiyle soyutlamaya yönelir. Vardığı soyutlama, zaman
ve mekândan bağımsız, düşünebilmenin, hayal edebilmenin gördüğü
kurguyu yeniden kurabilmenin imkanını vermektedir. Bu nedenle de
heyecan vericidir.
Wilhem Worringer’e göre soyut ve soyutlama içtepisel olarak
yansıtılır. Öztopçu’nun resimleriyle alımlayıcı arasındaki ilişki
ezoterik bir ilişki olabilir. Zira tinsel bir varlık olan insanın
seyrettiği bir resim ile kurduğu bağ da tinseldir. Sanatçı
resimlerini nasıl içtepisel olarak üretiyorsa alımlayıcı da eserle
ilişkisini aynı içtepisellik üzerinden yeniden kurar. Soyut sanatın
zenginliği kendini sınırlandırmayan, belirlemeyen muğlaklığın
sularına bırakan bir sanat türü olarak uçsuz bucaksız bir düş
evrenine alımlayıcıyı da sürüklemesidir. Öztopçu’nun resimleri de
aynı bağlamda izleyiciyi etkilemekte sonsuz düş evreninde bir
gezintiye çıkarmaktadır. Öztopçu’nun eserlerine her baktığımda yeni
bir şey keşfetmişim izlenimine kapılırım. Her baktığımda varoluşumun
başka bir boyutunu keşfederim. Renkleri, kurgusu, espası ile soyut
düşünmenin özgürlüğünü yaşarım. Kandinsky’nin “Sanatta Zihinsellik
Üstüne” kitabında söz ettiği gibi soyut sanatın gelecek için sonsuz
deneyimleri olanaklı kılan, zihnimizde yeni duyumlamalar uyandırma
imkânını Öztopçu’nun eserlerinde bulabiliyor olmam heyecan
vericidir. Öztopçu, her bir resminde, yeni kurgusuyla, renk
armonisiyle, espasla, geometrik biçimlerle zihnimizde yeni
duyumlamalara, sonsuz deneyimlere giden bir koridor açar.
Öztopçu’nun resimlerine her baktığımda yeni düşünüşler yeni
hissedişler içinde bulurum kendimi.
* * *
Avni Öztopçu, Çağdaş Türk resminin
içinde önemli yeri olan sanatçılardan biridir. Gerek akademisyenliği
ile gerek sanatçı kişiliği ile her iki alanda yaptığı üretimleriyle
Türkiye Çağdaş sanatına değer katan bir varoluş sergilemektedir.
1998 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Güzel
Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-iş Öğretmenliği Anabilim dalında
atölye çalışması olarak kurduğu “ders belgeliği” bugün ülkemizin
çağdaş sanat alanına arşiviyle, belge ve kayıtlarıyla önemli
katkılar sunmaktadır. “Ders Belgeliği”, ülkemizin her yerinde,
mesleğinin hakiki insanı olmayı hedefleyen genç sanat
eğitimcilerinin entelektüel düzeylerini yükseltmelerine önemli
katkılar sunan prototip bir oluşumdur. “Ders Belgeliği” bir çok
farklı çalışma gruplarıyla doğa, müzik, felsefe ve edebiyat gibi
alanların resimle ilişkisini araştıran bir imkân sunarken,
öğrencilerin desen ve resim çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışındaki
kültür merkezlerine taşıyarak genç sanatçılarla sanatseverleri
buluşturmaktadır. Öztopçu’nun rehberliğinde genç sanat
eğitimcilerinin doğayı kendi gözleriyle gördüğü, yorumladığı,
yaratıcı ve eleştirel bakışını geliştirdiği üreterek içselleştirdiği
bir yapı ortaya çıkmıştır ve daha önemlisi bu yapı
kurumsallaşmıştır. Köy enstitülerinden referanslı yaşamın her
alanını bir öğrenme olarak gören “Ders Belgeliği”nden mezun
öğrenciler Anadolu'nun her bir tarafına yayılarak, öğretmenlik
yaptıkları okullarda “Ders Belgeliği” deneyimlerini çevrelerine
aktarmaktadırlar. “Ders Belgeliği” Avni Öztopçu’nun akademide
gerçekleştirdiği benzeri olmayan özgün bir eğitim anlayışıdır. Aynı
zenginliği ve üretkenliği resimlerinde de görürüz. Avni Öztopçu
Çağdaş Türk sanatına ve sanat eğitimi alanına değer katan bir
akademisyen ve sanatçıdır.
Ruşen Eşref Yılmaz:
"...Sürez ve uzam, eşsürezlik, kurgularındaki
değişikiler, yeni arayışlar, kimileyin yaptıklarını yineleme biçimde
ortaya çıkmıştır. Bütünlüklü bir bakış açısıyla ele aldığı
kompozisyonları denediği alanlarda “çokanlamlılık” boyutunda
biçimlenmiştir. Saltık ve yalın biçimlerle oluşturduğu duygu
alanlarıyla yaşama değğin erince ulaşmayı deneyimlemiştir. Bu çabası
sınırlı bir alandan özgür bir ortama geçiş isteğinin göstergesidir.
Kompozisyonlarındaki düzlemler üzerinde konumlandırılmış birbirine
aykırı formların dengesi sanatçının önceliğidir. Sürez ve uzam
içinde hız, ayrılma, ayrışma yerine; ağırbaşlı, yalın, dural
formlarla oluşturulan bütünsellik yapıtları üzerinde durup
düşünmeye, bilinçsel sorgulamalara olanak sağlıyor. İnsana, tikel
varlığa değinmeler gerçeklik ve soyutsal boyutta yinelenen
nesnelerin kendilikleri, plastik ilişkileri içinde sanatçının
belleksel yaşantısında bilincinin kendisiyle konuşmalarının
içeriğidir apaaçık. Bu tutumu özne oluşunun, gerçek “ben” oluşunun
imidir. Nesne- sürez bağıntısında sanatçı, nesnelerin salt uzama ait
olamadığını, sürezin de bir parçası olduğunu vurgulayarak
yapıtlarına kavramsal bir boyut kazandırmıştır. Çokanlamlılığa dönük
çok bakışlı görme eylemi; yapıtlarında sezgisel olarak görünenin
ardındaki gerçekliği açımlar...
* *
*
1913 – 1915 yılları arasında sanat
kuramcısı, süprematizmin yaratıcısı Kazimir Maleviç’le başlayan,
nesnesiz dünya kavrayışıyla geometrik soyut sanat, çağdaş sanatın
yolunu açan bir özgürleşmenin olanağını yaratmıştır. Avni Öztopçunun
plastik dilinin o gelenekten kökenlendiğini düşünüyorum. Sanatçı;
soyut geometriciliği benimseyen, yatay, dikey, diyagonal biçimlerin
aykırılıklarını önceleyen, evrenin yapısını soyutlayan, figürlerden
bütünüyle kurtulmuş anlayışın izini sürmektedir. Bu arayışlar
düşünbilimsel, psikolojik içeriklidir, simgeye ait süreçleri
barındıran ve sanatçının ontolojik bir düzlemde sanatsal altyapısını
güçlendiren olgulardır.